Merhaba arkadaşlar;
Hatırlarım da çocukluğuma ait zamanlarda TV’nin tek kanallı olduğu günlerde nasıl oluyorsa ekranlara ülkenin söz sahibi siyasetcilerinin bir arada olduğu tartışma programları gelirdi. Şimdi baktığımızda satınalınmış kalemler ve sunucuların adeta bir bali masajı kıvamında liderlerle röportajları geliyor. Zap yaparken bile 1-2 saniye tahammül edemiyoruz. Yaklaşık 30 yıl önceki bu tartışmada dönemin liderleri Boğaziçi köprüsünün gelirinin satılması ile ilgili bir kavgaya tutuşmuş, bu tartışma satarım-sattırmam ikilemi içinde hafızalara yerleşmişti.
Satarım diyen taraf Amerikanın liberal ekonomisini benimsemiş kesim, sattırmam diyen de ulusal çıkarları benimsemiş kesimdi.
Amerikanın liberel ekonomi kavramı tabiki senin benim işime yarıyacak bir şey değil, sadece ve sadece amerikanın işine yarıyacak bir söylemdir. Kapalı ekonomilerin bir pazara dönüştürülmesi amacını güden bu ekonomik kavram Amerikadaki demokratların bayağı işine yaramıştır. Emperyal güçlerin de kendi içlerinde sömürü düzenin sağlanması için hangi yöntemin benimseniceğine dair sürtüşmeleri oluyor. Amerika da yapılan seçimler tamamen göstermelik, bu sene demoratlar seçilsin, seneye cumhuriyetciler seçilsin mantığı güden, halkın seçim yaptığını zannettiği bir komedidir.
Türkiye de işler farklı mı?
Bence farklı değil, bizlerde sandığa giderek, beğenelim beğenmiyelim. Bir partiye oy veriyoruz. Seçtiğimizin bizi yönettiğini sanıyoruz. Arkadaşlar, gerçek çok farklı. Bu tarz küçük detayları görebilen azınlık ise meramını anlatamadan susturuluyor. Bakınız refom adı altında gerçekleşen yeni yasalara.
Gerçek demokrasi antik yunan kent devletlerinde kalmış bir uygulamadır. Bugün sahnelenen seçim varsa demokrasi var, söylemine gerçekten kuşlar bile güler. Amerika da seçim oluyor. Almanya da seçim oluyor, Türkiye de seçim oluyor. Seçenler mi ülkeyi yönetiyor?
Küçük bir örnek vermek gerekirse son 15 senemize baktığımızda Halkın neyi seçtiğini özetliyelim.
* Komşular ile sıfır sorun politikası sonucu, sorunları sıfırlama yerine Türkiye’yi sıfırladılar.
* Ekonomik büyüme tarih oldu, masa başında kalem oynatarak büyüme rakamları açıklanıyor.
* Enflasyon hesabında, zeytin, peynir yerine Tenis topu, kayak takımı gibi absürd ürünler seçiliyor.
* Daha çok çalışıp, daha az kazanır hale geldik.
* İşsizlik aldı başını gidiyor, çaresiz insanlar artık akrabalarını kazıklar hale geldi.
* Siyasi edebin çıtası iyice düşürüldü. Siyaset yerine kayıkcı kavgası başladı.
* Ana haber bültenleri 1-2 toplu açılış töreni haberinden sonra Trafik kazaları bültenine döndü.
* Görünmez kaza denilen kazalarda 10’lar, 100’ler ölmeye başladı.
* Emekliye %3 + %3 zam yapılıyor. Haber müjde gibi veriliyor.
* Öğretmenler okulda, doktorlar hastanelerde dövülüyor, öldürülüyor.
* Kadına yönelik şiddet dolar gibi tırmanışda.
Sorsanız her iktidar çalışıyor ve halkına hizmet sunuyor. Peki halk bu hizmeti alabilmek için ne ödüyor. Ben size söyliyeyim, dimyad’a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyor. Milli değerleri aşağılanıyor, ekonomik değerleri yağmalanıyor, dini ve ulvi hisleri sömürülüyor ve köreltiliyor.
Eğer 30 yıl önce bu duruma uyansaydık kendi vergilerimiz ile inşaa edilmiş köprüden şimdi bedava geçiyor olacaktık ama köprünün altından çok sular aktı, Türkiye geri dönüşü olmayan bir yola girdi, bundan sonrası Allah kerim diyoruz.
Eyyyy Türk halkı, biz de bu işleri iyi biliriz. Bir ülke nasıl sömürülür, iliğine kemiğine kadar nasıl soyulur bunu fark ederek uyarılamızı yapıyor, mili beraberlik ve inkişaf ile güzel günlerin en kısa sürede gelmesini diliyoruz.
Bir daha ki yazıda buluşmak üzere, Hoşcakalın.